30.11.2014

TANRI'DAN İSTEMEK


Tanrı'dan gururumu yok etmesini istedim. 
Tanrı, "Hayır,"dedi,
"Gurur benim yok edebileceğim bir şey değil. Senin bırakabileceğin bir şeydir"

Tanrı'dan sakat çocuğumu iyileştirmesini istedim.
 Tanrı,"Hayır dedi,
'Ve Onun ruhu sağlam, vücut o kadar önemli değil. 0 geçici bir Şeydir"

Tanrı'dan bana sabır vermesini istedim. 
Tanrı, ""Hayır, dedi.
"Sabır büyük acılar çekilerek öğrenilebilecek bir şeydir. Sabır verilmez, hak edilir.'

Tanrı'dan beni mutlu etmesini istedim. 
Tanrı 'Hayır,' dedi.
'Ben sadece nimetlerimi sunarım. Mutlu olmak sana bağlı...'

Tanrı'dan beni çektiğim acılardan kurtarmasını istedim. 
Tanrı 'Hayır,' dedi.
'Çektiğin acılar günlük kaygılarının önemsizliğini anlamını, onlardan uzaklaşmanı ve bana daha çok yaklaşmanı sağlar.'

Tanrı'dan ruhumu olgunlaştırmasını istedim. 
Tanrı, 'Hayır,' dedi.
'Kendi kendine olgunlaşmalısın. Ama meyvelerini alman için yardım edeceğimden emin olabilirsin.'

Tanrı'dan hayatı sevmeni sağlayacak her şeyi istedim.
Tanrı, 'Hayır,' dedi.
'Ben sana hayatı vereceğim. Böylece hayata dair her şeye ancak sen sahip olabilirsin.'

Tanrı'dan, Tanrı'ya duyduğum sevgiyi, başkalarına da duyabilmeyi istedim. Tanrı şöyle dedi:

'Ohhh! Nihayet doğru bir şey istedin.'

Ruhu olgunlaşmamış bir kul Tanrı'ya hep,

'Bana... ver.' ile biten dualar eder.

Olgunlaşmış bir ruh ise,

'Vermemi sağla.' diye bitirir dualarını....

29.11.2014

YABANCI DİL BİLMENİN FAYDASI


Farenin burnuna nefis bir peynir kokusu gelmişti. Araştırmak üzere deliğinden başını çıkarınca, bir kedi sesi işitti ve hemen deliğine sindi.

Ertesi gün, yine fare delikten başını çıkarınca, kedi sesini duyup deliğine çekildi.

3. gün, fare iyice açıkmıştı. Kediyi nasıl aldatabilirim düşüncesiyle, delikten başını çıkardığında bu defa kedi sesi değil köpek havlaması işitti.

Fare sevindi. Demek ev sahipleri kedi yerine köpek edinmişlerdi. Kendinden emin ve rahat şekilde, peynirin kokusuna doğru giderken, odanın bir köşesinde gizlenen kedi, bir sıçrayışta fareyi yakaladı. Ve yanında kendisini merakla izleyen yavrusuna:


"Gördün mü yavrum," dedi" bir yabancı dil bilmenin faydasını... "


28.11.2014

VARIM!


Saatlerdir bilgisayarın başında oturuyordu, hâlâ beklediği mail gelmemişti. Silkindi. Kaç saat olmuştu bilgisayar başına oturak? Ohooo!

İki saatten fazla olmuş, koskoca iki saat? Arkadaşları yemeğe davet etmişti, Sinan
sinemaya, oda arkadaşları ise fal partisine...

Hiçbirini kabul etmemişti. Şimdi bu Ücra internet cafede gelecek 0 maili bekliyordu. Daha ne kadar sürecekti?

Kim bilir belki, bugün hesabına bile girmemişti, girmeyecekti?

Girse bile yazacağı daha önemli insanlar vardı belki...

Belki de onun ona önem verdiği gibi o, Ona önem vermiyordu? Yok canım!
O da en az Sevgi kadar değer veriyordu sevgi'ye.

Yazdığı her mesajın karşılığı ertesi güne geliyor, hadi ertesi gün olmadı birkaç gün içinde gecikmenin özrünü de içeren mail hesabında bekliyordu Sevgi'yi.
Aylar olmuştu yazışmaya başlayalı, bir kez bile aksamamıştı mailler.

Ta ki, bu haftaya kadar.

Hafta başından beri tek bir satır gelmemişti ondan. Tuhaf!
Oysa kendisi yazacak bir şey bulmasa -ki, bu da ayda yılda bir olurdu- forward edilmiş mesajlar gönderirdi, güzel sözler, fıkralar yada ufacık bir e-kart.
Üçüncü gün dayanamamış, onu merak ettiğini söylediği bir mail göndermişti:

"Heeey, öldün mü kaldın mı? Haber versene ee!"

diye şakalaşmıştı üstelik. Ses seda yoktu yine karşı tarafta, beşinci gün iyiden iyiye meraklanır olmuştu, hatta bir sapığın onun hesabına girip gelen mesajları ondan önce okuyup sildiğini bile düşünmüştü.

İyisi mi oturup bütün gün bekleyecekti bilgisayar başında, hem içinde de bir şüphe kalmayacaktı böylece.
Bugün sekizinci gün de bitmişti. Yine en ufak bir yazı bile gelmemişti. Unuttu beni diye geçirdi içinden.

"Tabi, ne bekliyordun ki!" diye kızdı kendi kendine. Alay etti bir süre bu çocukluğuyla. Hiç görmediği, sadece yazılarıyla, şiirleriyle tanıdığı biriydi karşıdaki ve hep öyle uzakta öyle bilinmez kalacaktı.

Ne bekliyordu ki? Kendisi de bilmiyordu.
Hayalinde bu yazıları yazan kişiyi bir türlü canlandıramıyordu. Ne zaman gözlerini kapasa, sadece bir çift el görüyordu, klavyenin tuşlarına dokunan güzel parmaklar...

Bu elin kime ait olduğunu görmeye çalışıyor, didiniyor ama hayali bir anda dağılan sis gibi yok oluyordu.

Ertesi gün soluğu yine bilgisayar başında aldı. Bekledi, bekledi. Birkaç arkadaşından gelen mailleri yanıtladı hemencecik. Aslında böyle beklemek fena da olmuyordu hani. Zaten tatildeydi, yapacak başka bir işi yoktu. Arkadaşlarından çoğu eve dönmüştü, kalanlar ise onu çağırsa da o pek istemiyordu. Bu düşüncelere dalmışken yeni bir mesaj geldi. 

Hayret adres pek yabancıydı ona. Biraz tereddüt ettikten sonra yüreği korku içinde açtı.

Mail,

"Merhaba ben Akın'ın en yakın arkadaşıyım. kendisini trafik kazasında kaybettik, telefon defterinin arasında sizin mail adresinizi bulduk ve haber vermeyi uygun gördük. Başımız sağolsun."

diyor ve devam ediyordu ama mailin devamı onu ilgilendirmiyordu artık. Okuyacağını okumuştu zaten. Kaçıncı ölüm haberiydi bu. bu kaçıncı değer verdiği insandı yitip giden?

Bazen bütün uğursuzluğun kendinde olduğunu düşünüyordu.

Sonra saçma geliyordu düşündükleri, ama ne fark ederdi ki...

işte çok sevdiği, her gün yazdıklarıyla onun gününe renk katan o kişi artık yoktu. Kötü bir şaka olamaz mıydı?

Ne yapacaktı şimdi? Beklediği mail gelmiş miydi? Ne yani kalkıp gidecek ve bir daha gelmeyecek miydi? Bir daha a güzel mesajları hiç göremeyecek, bir daha a elleri hayal edemenin Üzüntüsüyle doğruldu.

"Cebinden size henüz yollamadığı, yollamak için doğum gününüzü beklediği bir şiir bulduk.

Tıpkı sahibine ulaşmamış bir mektup gibi duruyordu oracıkta. Aşağıda onun sizin için yazdığı son şiiri bulacaksınız"

27.11.2014

ÖLÜM


Doğan Cüceloğlu'nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma:


Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?

Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.

Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, İstisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar.

Katılımcılardan biri: ölüm.

Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?

Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. Şu şekilde devam ederim:

Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

Katılımcılardan biri: Hayır

Cüceloğlu: Şu saniye içi de alma olasılığı var mı?

Katılımcılardan biri: Var.

Cüceloğlu: Yarın?

Katılımcılardan biri: Evet.

Cüceloğlu: 30 yıl sonra?

Katılımcılardan biri: Olabilir.

Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?

Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç bakmamışlardır.

Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?

Katılımcılardan biri: Yoktur hocam.

Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?

Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar.

Katılımcılardan biri: Hocam konuyu değiştirsek?

Cüceoğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, 0 zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı Şeyler mi yapardınız?

Katılımcılardan biri: Kesinlikle Çok farklı geçerdi Hocam.

Cüceoğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken eve bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu?

Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde anane derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız?

Ona yüreğinizin taa derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin Ona duyduğunuz sevgiyi
yoğunlaştırmaz mıydı?

Burada bazı katılımcıların ağladığı olur Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmanızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim." diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları denduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

26.11.2014

Anneden Kızına Projesi


Ortakdolap.com , TOÇEV- Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı’  için gerçekleştirdiği “Anneden Kızına” projesi ile sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında eğitime verdiği desteği sürdürüyor. 




TOÇEV – Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı’nın kuruluşunun 20.yılı vesilesiyle Ortakdolap.com ‘un işbirliğinde “Anneden Kızına” projesi için bağışçılardan gelen ikinci el ürünler ortakdolap.com da özel bir kategoride satışa sunuluyor. Bu satıştan elde edilecek gelirin tamamı okumak isteyen; ancak ailesinin maddi yetersizliği nedeniyle okuyamayan çocukların eğitimi için kullanılacak.

Ortakdolap.com üzerinden 30 Kasım 2014 Saat 20.00‘ye kadar satın alacağınız her 100 TL ve üzeri TOÇEV ürünü için, TOÇEV’in 2 Aralık 2014 Salı akşamı Maslak Tim’de düzenlediği TOÇEV 20. YIL KONSERİ’ne 2 kişilik bilet kazanma şansınız var. TOÇEV ürünlerine şu adresten ulaşabilirsiniz: http://www.ortakdolap.com/index.php?route=product/category&path=216


Ortakdolap.com Hakkında: Günümüzde birçok ürünün kullanım ömrü dolmadan modasının geçmesi yüzünden tüketim çılgınlığı giderek artıyor. Ortakdolap.com bu düşünceden hareketle temiz ve az kullanılmış ürünlerin yeniden ekonomiye kazandırılması konusuna eğilen girişimci ve iş kadını Özlem Ünal tarafından 2013 yılında kurulan bir e-ticaret sitesi. Son dönemlerde özellikle vintage ürünlere olan ilginin artmasıyla da öne çıkan ortakdolap.com ile her türlü az kullanılmış ikinci el giysi, eşya, aksesuvarın yanı sıra lüks markalara da daha uygun fiyatlarla ulaşılabiliyor. Çeşitli sosyal sorumluluk projeleriyle paralel çalışmalar da yapan ortakdolap.com’dan yapılan her 100 TL’lik alışveriş, 1 fidan olarak doğaya dönüyor.  

BARDAK İLE DUDAK ARASINDA


Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. İşlerin bir an önce bitmesini sağlamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. Zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için dayanamaz ve zalim krala,


'Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden yapılacak şarabı hiç bir zaman içemeyeceksiniz ki!' demiş.

Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümler yetiştikten sonra, kral köleler de dahil herkesin hemen toplanmasını emretmiş.

Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. 
 Daha önce kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna çağırtmış. Şarap bardağını eline alarak,

"söyle bakayım, benim bu şaraptan hiçbir zaman içemeyeceğini tekrar iddia edebilir misin?" diye sormuş.

Köle şöyle cevap vermiş:

"Belli olmaz efendim. içebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada başınıza neler gelebileceğini de bilemem!"

Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kralın adamlarından biri girmiş. Bir yaban domuzunun bahçeye girdiğini ve asmaları kırıp döktüğünü söylemiş. Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış. 
Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş. Kral ve domuz arasında öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda yaban demuzu mızrak gibi dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp ölümüne sebep olmuş.

Kral bostanda, bardak masada kalmış.

Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın.

Sıkıca asılın onlara tıpkı hayata asıldığınız gibi. Çünkü onlarsız hayat da anlamsızdır...

Hayatı çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın. Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Dün tarih oldu...

Yarın bir sır.

Bugünün kıymetini bilin...

25.11.2014

YAŞAMAK BÖYLE BİR ŞEY....


İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu, ateşin yaktığını...



Sevgisizliğin insanın canını acıttığını... Duyguları, nesneleri, kişileri çevresini tanıyor.

Her şey ona büyük görünüyor:

Ev, masa, anne, baba....

10'una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor. Azgın bir iştahla öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde, okulda kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.

15'inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden, değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor. Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği odaları olduğunu, açıldıkça 0 odalardan devasa bahçelere çıkıldığını hissediyor, büyüleniyor.

Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her türden hasreti dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını öğreniyor. Yine de seviyor; ille seviyor, inadına seviyor.

20'sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor. Her şey ona küçük görünüyor:

Ev, masa, anne, baba...

"Dünya küçükmüş; büyük olan benim!" efelenmeleri başlıyor.
Lakin dünya bunu bilmiyor. 0 yüzden 20'ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor.

25'inde ayaklar biraz yere değiyor. Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor. Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp grileşiyor. Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden vurularak evleniyor genelde... 
5 yıl önce uzak bir ülke olan "istikbal', daha yakına geliyor.

"Bir denizde yangın çıkarma" hayali erteleniyor. "Dünya zor" taşıyor.

35, yolun yarısı... Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda uyanmadan 20'isine gelenler için gecikmiş telafi çağları...

Daha önce hiç yüz verilmemiş ana- babaların sözüne yeniden kulak kabartılan yaşlar.-. Olgunluğun karasuları...

40'nda eski katlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor İnsan...

Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine ve ikisini birden yeni sevda hayallerine.-...
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla çare aranıyor.

45'inde "istikbal" denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan... Hem ölüm yarınmış gibi hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor.

Eski dostlar, hatıralar kıyMete biniyor.

Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini metanet alıyor.

"Keşke''ler "iyi ki"lere, hırslar yer değiştiriyor.

Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra...

24.11.2014

SİGARA İÇME BABA!


Seni çok seviyorum.

Senin gibi olmak, senin gibi giyinmek,senin gibi yemek, içmek istiyorum. Her zaman demez miydin; "Aslan çocuğum nasıl da babasına çekmiş."diye.


işte ben de seni taklit ederek senin yaptıklarını yapmak istiyorum. Ama verdiğin kaçlık çok az.

Mesela ayda 60 milyon, yılda 720 milyon. Şimdilik 10 yaşımdayım, 60 yaşıma kadar yaşarsam 50 yılda da 50 X 720.000.000 = 36.00.000.000. Yanlış okumayasın eski para ile otuz altı milyar, yeni para ile otuz altı milyar, yeni para ile otuz altı bin TL verirsen ancak senin gibi yaşamanın bir bölümünü gerçekleştirebilirim.

Bu kadar parayı nereden mi bulayım diyorsun. Çok basit. kazanıp vereceksin. Hadi sana kolaylık sağlayayım, taksit taksit öde; ama vade farkını da Üzerine koyarım. Çünkü alacağım içecekler her gün zam görüyor.
Galiba çok merak ettin, bu kadar parayı ne yapacaksın diye, hiç, ne yapayım, senin yaptığın gibi "SİGARA" alıp içeceğim.

Ne o baba kaşların çatıldı! Galiba çok kızdın!

Beni mi döveceksin!

Herkesin yanında gururla adımı söylediğin aslan oğlunu...

Sen bilirsin babacığım. Döversin de, seversin de babam değil misin? Yalnız döverken dikkatli ol! Bir yerim kırılırsa 0 zaman hastaneye götürüp yol parası, hastane, doktor parası verirsin.

Sevgili babacığım, bu konuda bana kızmana, beni dövmene hiç hakkın yok. Senin yaptığını ben de yapmak istiyorum. Senin içtiğin sigaradan bende içmek istiyorum. Kim bilir sigara ne kadar tatlıdır?

Çünkü sen her şeyin en iyisini yaparsın. Sigara içmek kötü bir şey olsaydı, sen kesinlikle içmezdin. İçtiğine göre çok faydalıdır. Şöyle seninle karşılıklı sigara içmek ne keyifli olurdu. Ben senin sigaranı yakardım, sen de benimkini.

Babacığım, yine çok kızdın, kaşların da çatıldı. İstersen oturup bu konuyu aramızda konuşalım. Bana vereceğin 36 milyar ile senin içeceğin sigaranın parası 50 milyarı geçiyor. 

Yok canım atıyorsun deme hesap ortada. Senin içeceğinin en ucuz sigaranın paketi 4 milyon lira, ayda eder 120 milyon lira yılda eder 1 milyar 460 milyon.
10 yılda eder 14 milyar 600 milyon.
Sigara paketinin üzerinde yazdığı gibi, "Sigara öldürür" yazısına göre sigara içerek ölmezsem 50 yıl sigara içeceğime göre 50 x 1. 460.00.01 = 73.000.000.00 yeni para ile 73. 000 TL.

Sevgili babacığım. Gel sigaraya vereceğimiz para ile neler alacağımızın hayalini kuralım. Ev alabiliriz, araba alabiliriz, daha neler neler alabiliriz. Bu kadar para ile neleri alacağımızın hayalini kurmak bile bir başka oluyor. Konuştuklarımızı ağabeyimle annem duymasın, onlar da benim istediğim kadar para isterlerse hesap iyice karışır.

sevgili babacığım. Bir kumbara alıp her gün senin yerine 2 lira, benim yerime 2 lira atalım. Su gibi akıp giden zaman içinde bir de bakacağız ki attığımız paraları kumbaralar bile almayacak.

Arkadaşımın babası da sigarayı bıraktı. Hadi babacığım, söndür sigaranı, ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtul. At paketini çöp kutusuna, şunu da içeyim demeden bitirelim şu işi.

Bak öldürüyorsun. Daha yeni doktora gittin. Doktor da sigara içmemeni istemiş. Bak göreceksin sigarayı bırakınca eski sağlığına kavuşacaksın. Baba oğul birlikte temiz havalı yerlerde gezer eğleniriz.

Sevgili babacığım, öğretmenim bana sigaranın ne kadar zararlı olduğunu öğretti. Ben de öğretmenime söz verdim.

"Hayatımda hiç sigara içmeyeceğim. Spor yapacağım. zararlı alışkanlıklar edinmeyeceğim. Sağlıklı olacağım." diye.


Sevgili babacığım, bu mektup eline geçince birkaç defa daha okuyacağını biliyorum. Biraz düşününce ne kadar haklı olduğumu anlayacaksın. Sigarayı bıraktığın zaman ailemizin ne kadar mutlu olduğunu göreceksin.

Canım babacığım, seni çok seviyorum. Seninle gurur duyuyorum. Bir daha dünyaya gelsem, babamın kim olmasını sersalar ben yine seni seçerim.

SEN DÜNYANIN EN İYİ BABASISIN, ellerinden öpüyorum.

Seni çok seven yavrum..

23.11.2014

İLETİŞİM BECERİLERİ


"Laf ebesi" dedi kadın, gözlerini devirerek. Yanında oturan kocası, kelimeleri özenle seçiyor, sesine en yumuşak tınıyı vererek konuşuyordu. 

  Henüz kanıtları görmemiş de olsam, adamın samimiyetsizliğini seziyor ve dillendirilen serzenişi anlayabiliyordum. Bu çiftle Çalışmamızın ikinci ayında nihayet sır perdesi aralandı ve itiraflar ortaya dökülmeye başladı.


Adamın, uzun suredir başka bir ilişkisi vardı. Fakat bir yandan da eşiyle hayatını düzene sokmaya çalışıyor ve bunun için de öğrendiği iletişim becerilerini gani gani kullanıyordu.

Tüm çabalarına rağmen, kadın ona aynı yapıcılıkla yaklaşmayınca o da mecbur kalmış, ağzından baklayı çıkarmıştı.

İletişim becerileri  kazanmadan önce önemli olan doğru niyeti edinmektir.

İletişimin büyük bir kısmı sözsüzdür.

 Türkçesi şu: Ne söylediğinden çok nasıl söylediğim önemlidir ve akılda kalanda sözler değil, duygulardır. 

DİNLEMEK

En önemli iletişim becerisi, dinlemektir.
Dinlemek kendi sesimizi kısıp, kafamızın içindeki düşünceleri geri plana atıp, karşımızdakine odaklanmak demektir. "Acaba ne söylüyor?" diye kulak kabartmaktır. Bu tür dinlemenin iki temel bileşeni vardır: Merak ve ilgi.

Arkadaşım gözlerini gözlerime dikti ve Omuzlarını geriye çekerek, "Hep haklı olduğunu Sanıyorsun,"dedi!
Arkadaşıma, "Ne yani, değil miyim?" diye cevap verirsem, dinlediğim şey onun söylediği değil, onu duyunca kendi kafamın içinde şekillenen düşünceler oluyor.

Arkadaşım burada, aslında kendisiyle ilgili bir şey söylüyor Benim davranışıma bir ^anlam yüklemiş ve bana ondan haber vermekte.

Benmerak ve, ilgiyle dinlediğimde önce duymuş olduğumu ortaya koyarım: "Hep haklı olduğumu sandığımı. söylüyorsun."

Tabii duymuş olduğum şeyi ona iletirken, kaşım ayrı oynuyor, dudağım ayrı bükülüyorsa, O zaman, bu Sözsüz iletilerle bir mesaj kirliliği yaratabilirim. "Hep haklı olduğunu sandığımı söylüyorsun" derken, alay ederek, korkarak, üzülerek, Umursamazsa, tehditkâr ve benzeri anlamlar veren vurgularla söyleyebilirim. Eğer bunlardan uzak durup. tam da duymuş olduğumu geri verebilirsem, arkadaşımın benimle de ilgili olan, ancak kendinden gelen, yani kendine ait düşüncesini dinleyebilirim. 

Adeta,"Hep haklı olduğumu sandığım, söylüyorsun." cümlesini, "Şimdi yanımdan sarı bir kedi geçti,"der gibi demeyi başardığımda, ONU duymuş oluyorum. Söylediği tam da buydu. Ne eksik, ne de fazla! 

Bu, aktif dinlemedir.

kişisel tecrübelerinizden biliyoruz ki, doğru niyetle yola çıkıp, doğru iletişim kurmak, yaşamlarımızı besliyor, anlaşmamızı kolaylaştırıyor, kendimizi mutlu ve güçlü hissetmemize yardımcı oluyor.

KONUŞMAK

iletişim içindeyken, farkında olmamız gereken en önemli şey, kendi ağzımızdan çıkanlardır. 

Yaşadığım hayatın öznesi ben olduğuna göre, düşündüğüm, hissettiğim, söylediğim şeylerde, beni temsil etmektedir. Yani, "Canımı sıktım," değil de, "Canım sıkıldı,"demek, kendini farkında olan kişinin söyleyeceği sözdür ve "Amma kabasın," demektense, "Sözlerinden incindim," demektir. 

Buna, Ben Dili kullanmak diyoruz. Ben dili, özellikle de sorun yaşadığımız zamanlarda çok önemli oluyor. Çünkü işlettiği mekanizma suçlamak, yargılamak, tehdit etmek değil, bilgiyi paylaşmak ve sorumluluk almak üzerine. 

NİYET

Biriyle iletişim halindeyken, bir diğer sahiplenmemiz gereken şey, tutumumuz. Dinlerken ya da konuşurken niyetimiz nedir ve bu niyet, acaba davranışlarımıza nasıl yansıyor?

Kendin ol, hayatı keşfet kitabından bir bölüm...

22.11.2014

DERS


Ortaokuldayken sınıf arkadaşlarımdan biriyle ciddi bir tartışmaya girdim.




Onun haksız olduğundan, kendiminse haklı olduğumdan çok emindim.

Öğretmenimiz bize çok iyi bir ders vermeye karar verdi. Bizi bütün sınıfın önüne çıkardı ve onu masanın bir tarafına, beni de diğer tarafına yerleştirdi.

Masanın tam ortasında yuvarlak bir nesne vardı. Siyah renkli bir nesne. O çocuğa nesnenin rengini sordu. Çocuk, "Beyaz." diye yanıtladı.

Söylediğine inanamadım, çünkü nesne siyahtı. Yeniden tartışmaya başladık, bu kez de nesnenin rengi hakkında.

öğretmen bu kez beni çocuğun yerine, onu da benim yerime geçirdi. Bana nesnenin rengini sordu. "Beyaz" cevabını vermek zorundaydım, çünkü belli ki nesnenin bir tarafı beyaz, diğer tarafı ise siyahtı.

Öğretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi.

Karşımdaki kişinin bakış açısını anlamam için, kendimi onun yerine koymam gerekiyordu.

                                                                     Judie Paxton

21.11.2014

Kadınlarda meme estetiği


Meme  kadınların en önemli organlarından biridir. Temel işlevi bebeğin beslenmesi olan memeler, annelik ve üreme dürtülerinin bir sembolü olduğu kadar cinsellikle de yakından ilgilidir. Bu nedenle de bir kadın için memelerinin nasıl göründüğü çok önemlidir. Memelerin sarkık durması, küçük olması ya da çok iri olması kadının kendini iyi hissetmemesine; toplum içinde ya da partneri yanında güvensizlik, çekingenlik duygularına sebep olur.

Kadınların memeleri ile ilgili yaşadığı estetik ve sağlık sorunları uzman bir estetik cerrah tarafından meme estetiği ameliyatı yapılarak giderilebilmektedir. İ.Ü. Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aylin Bilgin Karabulut, günümüzde teknolojinin de sağladığı imkanlarla meme estetiği ameliyatlarının çok rahatlıkla ve güvenli bir şekilde yapılabilmekte olduğunu belirtmekte. Karabulut; ancak memnun edici sonuçlar alabilmek için estetik cerrahın çok titizlikle seçilmesi gerektiğini vurgulamakta. Çünkü hastanın istediği sonucu elde etmesi cerrahın uzmanlığına, deneyimlerine ve hastanın ne istediğini anlamasına bağlıdır.

Tıp dalında gigantomasti adı verilen dev memeler, görüntüsünün yanı sıra sırt ağrısı, bel ağrısı gibi sağlık sorunlarına sebep olmaktadır. Çok iri memeler, konusunda uzman bir estetik cerrah tarafından meme küçültme ameliyatı yapılarak istenilen boyutlara getirilebilir.

Çok küçük memeler de kadına cinsel anlamda yetersizlik hissi verebilmektedir. Küçük meme sorunu ise meme büyütme ameliyatı sayesinde giderilebilmektedir. Meme büyütmede en etkili yol meme protezi kullanmaktır. Estetik cerrahlar meme dokusuna kıvam olarak en yakın jel silikon dolu protezleri tercih etmekte çünkü olan odur. Jel silikon protezler ABD’de FDA tarafından incelenmiş olup, insan sağlığına herhangi bir zararı tespit edilmemiştir. Bu nedenle günümüzde cerrahlar jel silikonu güvenilir bir şekilde kullanmaktadır.

Yine pek çok kadının özellikle yaşa bağlı olarak ve emzirme sonrasında yaşadığı sarkık meme sorunu da meme dikleştirme ameliyatı ile giderilebilmektedir.

Prof. Dr. Aylin Bilgin Karabulut’un estetik ameliyatlar ile ilgili merak edebileceğiniz videolarını izlemek için tıklayın




KİMSEYİ KÜÇÜMSEMEYİN


Bir berberde iş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir.

Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler.

Berber iş adamının kulağına fısıldar,

'Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak, dikkat et şimdi....'



Berber çocuğa seslenir:

'Evlat, buraya gel!'

Çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar.

Berber iş adamının kulağına sessizce,

'Bak şimdi...' diye fısıldar ve bir elinde beş, diğer elinde iki yüzlük bir banknot göstererek çocuğa sorar:

'Hangisini istiyorsan alabilirsin.'

Çocuk dalgın dalgın bir beş, bir de iki yüzlüğe bakar ve sonunda beşlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber iş adamına döner ve gülerek, 

'Gördün mü? Sana söylemiştim.' der.

İş adamı tıraş bitince sokağa çıkar ve az ilerde kendi kendine oynayan o çocuğu görür. Yanına giderek, neden iki yüzlük değil de, beşlik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir gülümsemeyle yanıt verir:

'Eğer beşliği değil, iki yüzlüğü alırsam oyun biter!'

20.11.2014

HAYATIN BANA VERDİĞİ 45 DERS


1. Hayat haksızlıklarla dolu ama yine de güzel!

2. Şüphede kalma, ikinci bir adım daha at!

3. Hayat, nefrete zaman harcayacak kadar Uzun değil.

4. Hastalandığında sana işin değil, ailen, arkadaşların bakacak. Onlarla ilişkini koparma!

5. Her ay kredi kartlarını ödemeyi unutma.

6. Her tartışmayı kazanacaksın diye bir şey yok. 
Fikir farklılıklarını kabul et!



7- Ağlayacaksan, bir başkası ile birlikte ağla!
Tek başına ağlamaktan evlâdır.

8. Tanrı'ya kızmanda bir mahsur yok! O bunu kaldırabilir!

9. ilk maaşından başlamak üzere, emekliliğine para ayır.

10. Söz konusu çikolata ise, direnmenin anlamı kalmıyor.

11. Geçmişinle barış ki, bugününün içine etmesin!

12. Çocukların seni ağlarken görsün! Bundan kaçınma.

13. Hayatını başkaları ile mukayese etme, ötekilerin neler çektiğini bilmiyorsun!

14. Bir ilişki gizli olacaksa, sen içinde olmamalısın!

15- Göz kırpacak kadar bir zamanda her şey değişebilir. Ama merak etme, Tanrı asla göz kırpmaz!

16. Derin bir nefes al, kafanı sakinleştirir.

17. Güzel ve yararlı olmayan, seni mutlu etmeyen her şeyi çöpe At!

18. Her ne yaşıyorsan, seni öldürmediği müddetçe, güçlü kılar.

19. Mutlu bir çocukluk geçirmek için geç kalmış değilsin de, bu sadece ve sadece sana bağlı!

20. Hayatta sevdiğin her ne ise, peşinden giderken asla "Hayır" sözcüğünü Cevap zannetme.

21. Mumları yak, değerli yatak takımlarında Uyu, kendine pahalı iç çamaşırları satın al. Bunlar için özel fırsatlar bekleme, bugün zaten özeldir!

22. Önce hazırlan, sonra da kendini akıntıya bırak.

23. Şimdiden egzantrik ol! Kırmızı giymek için yaşlanmayı bekleme.

24. En önemli seks organı beyindir.

25. Mutluluğun için senden başka sorumlu yoktur!

26. Her yaşadığın felaketin ardından kendine şu soruyu sor:
"Beş yıl sonra bunun benim için ne önemi olacak?"

27. Daima yaşamı seç.

28. Herkesi, her şeyi affet.

29.  Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez!

30. Zaman her imkana sahiptir. Zaman tanı!

31. Durum ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, değişecektir,..

32. Kendini fazla ciddiye alma, kimse almıyor ki zaten!

33. Mucizelere inan!

34. Tanrı, Tanrı olduğu için seni seviyor. yoksa yaptıkların ya da yapmadıkların için değil!

35. Hayatı denetlemeyi bırak. Öne çık, kendi hayatını kendin yarat.

36. İki seçeneğin var "Erken ölmek" ya da "yaşlanmak"....

37- Çocuklarınızın, yaşayacak başka çocukluk dönemi yok!

38. Sonuçta gerçekten önemli olan sevmiş olmandır!

39. Her gün dışarı çık. Mucizeler her yerde seni bekler!

40. Dertlerimizi bir torbaya doldurup, milletinkilerle bir arada görsek, bizimkileri geri toplardık...

41- Kıskançlık zaman kaybıdır. Zaten ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz!

42. Her şeyin en iyisini daha yaşamadın!

43. Kendini nasıl hissedersen et, kalk, giyin ve dışarı çık!

44. Yol ver!

45. Hediye paketinde olmasa bile, hayat yinede bir hediyedir!

Ohio'lu 90 yaşındaki Regina Brett'in kaleminden...

Sizde hayatın size verdiği derslerden bahsedin yorumlarınızla daha önce buna benzer yazdığım bir post vardı. 

NELER ÖĞRENDİK ŞU HAYATTAN...  Bu posttaki katılımlar gibi :))

19.11.2014

DÜNYANIN YEDİ HARİKASI



Bir gün, bir grup Öğrenciden kendilerine göre dünyanın yedi harikası olamaya layık olan şeyleri bir liste halinde yazmaları istenir.

1. Mısır Piramitleri

2. Tâç Mahal

3. Büyük Kanyon

4. Panama Kanalı

5. Empire State Building

6. Roma'daki Aziz Piyer Kilisesi

7. Çin Seddi



Oyları toplamakla meşgulken, öğretmen bir kız öğrencinin listesini tamamlayamadığını fark eder.
Kendisine hitaben, o kadar zor MU olduğunu sorar.

Öğrenci,
"Evet, biraz. Bir türlü karar veremiyorum, o kadar çok var ki..." diye cevap verir.

"Şimdiye kadar neleri yazdığını söyle, listeni tamamlanan için sana belki yardımcı olabiliriz." der öğretmen.

Biraz tereddüt ettikten sonra, öğrenci yüksek sesle şunları söyler:

"Zannediyorum ki, dünyanın yedi harikası şunlardır:

1. Görmek.

2. İşitmek.

3. Dokunmak.

4. Tad almak.

5. Hissetmek.

6. Gülmek.

7. Sevmek.

Tüm sınıf birden derin bir sesizliğe bürünür. Sıradan ve olağan diye gözden kaçırdığımız ve alışık olduğumuzdan artık duyarsıztaştığımIz şeylerin hepsi, sıradışı harikalardır!

18.11.2014

İYİ OLMA SANATI


Eğer hasta olmak istemiyorsan ...



Duygularını anlat. Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar. Zamanla 'duyguların bastırılması kansere dönüşür. Öyleyse, sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız. Kelime, konuşma, diyalog çok güçlü birer ilaç, mükemmel birer terapidir.

Eğer hasta olmak istemiyorsan....

Karar vermelisin. ^ Kararsız kişi, güvensiz, endişe ve ızdırap içinde olur. Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır. İnsanlık tarihi kararlardan oluşur. Kararsız kişiler, mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.

Eğer hasta olmak istemiyorsan ...

0 lduğundan farklı yaşama. Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu görünmeye çalışan, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca yükün altındadır. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir.Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlıksız bir şey yoktur.

Eğer hasta olmak istemiyorsan .. .

Kabullen... Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yyabancılaştırır. Kendimizle barışık olmak, sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler, kıskanç, taklitçi aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.Eleştirileri kabullen. Bu bilgelik, akıllılık ve, terapidir.




Eğer hasta olmak istemiyorsan....

 Çözümler bul. Olumsuz kişiler çözüm bulamaz ve sorunları büyütürler . Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler. Kararlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır ama var olan en tatlı şeylerden birini üretir. Biz ne düşünüyorsak " "OYUZ."
Olumsuz düşünce hastalığa giden negatif enerji üretir.

Eğer hasta olmak istemiyorsan. ...

Güven . Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez.Gerçek arkadaşlıkları nasıl kuracağını bilemez. Güven olmadan bir ilişki de Olamaz. Güvensizlik, sendeki inancın azlığıdır

Eğer hasta olmak istemiyorsan. -

Hayatı üzgün yaşama. Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir. Mutlu kişi, yaşadığı Çevresini geliştirir. İyi mizah, bizi doktorun elinden korur. Mutluluk sağlık ve terapidir.

.                                                                  Dr. Drauzio Varella

17.11.2014

UYGULAMAMIZ GEREKEN BİR LİSTE


 Her gün bu önerilerden 5 tanesine daha işlerlik kazandırın, inanın kazanan siz olacaksınız. Sevgiyle kalın, sağlıklı kalın .

                                                                           Prof Dr. İmer OKAR 





1- Vücudunuza dar gelen kıyafeti giyinmeyin.


2. ilaçla yaşamaktan kaçının.




3. Randevularınızı önceden ayarlayın.


4- Hafızanıza güvenmeyin, mutlaka yazın.


5. Aracınızı, bozulmadan servise götürüp bakım yaptırın.


6. Her kilidin yedek anahtarını yaptırın ve belli yerlerde bulundurun.


7. Daha sık "hayır" deyin.


8- Yapacaklarınızı öncelik sırasına sokun.


9- Zamanınız israf etmeyin.


10. öğle ve akşam yemeklerinizi basitleştirin.


11- Kötümser insanlardan. Uzak durun.


12- Önemli evrakın birden fazla fotokopisini çektirin.


13- Evde çalışmayan ne varsa tamir ettirin.


14- Yapmaktan hoşlanmadığınız işler için yardım isteyin.


15- ihtiyaçlarınızı önceden belirleyin.


16- Bir defada yapılması zar büyük işleri, küçük parçalara ayırın.


17- Etrafı toplayın, dağınıklıktan kurtulun.


18- Gülümseyin.


19- Bebekleri gıdıklayın.


20. Dost bir kediyi veya köpeği okşayın.


21- Kendinizi bütün soruların, cevabını bilmekle yükümlü hissetmeyin Bazı şeyleri de bilmeyin.


22- Karşılaştığınız insanlara, Onların hoşuna gidecek bir şey soyleyın.


23- Yağmur yağmasını isteyin; yağınca yağmurda yürüyün.


24- Arada bir çarşı hamamına gidin.


25- Kendi Kendinize, "Nerede eski günler, her şey daha güzeldi." demekten vazgeçin.


26- Verdiğiniz kararın ne anlama geldiğini iyi düşünün.


27- Kendinize güvenin.


28- Nüktedan olun.


29- Sizi mutlu edecek bir şey yapmayı yarına bırakmayın.


3o. Hiç tanımadığınız insanlara yürekten bir merhaba deyin.


31- Eski bir arkadaşınızla. karşılaşınca 0nA sıkı bir sarılın.


32. Hava açıksa, gece yıldızları seyredin.


33- Bir şarkıyı ıslıkla çalmayı öğrenin.


34- Arada bir şiir okuyun.


35. Kendinize bir demet çiçek alın. Bir çiçek koklayın.


36- Yardım istemekten Çekinmeyin, alamazsanız üzülmeyin.


37- Görünüşünüze özen gösterin.


38- Her şeyi kararında yapın; ifrada kaçmayın.


39- Nerede gerekiyorsa, orada gerekli emniyet tedbirini alın.


40- Daima daha iyisini yapmaya çalışın, ama mükemmeliyetçi olmayın.


41- Resim ve heykel sergilerini gezin.


42- Ayakkabınızı boyatın.


43- Berbere gidin .


44- Kendi kendinize bir şarkı mırıldanın.


45- İyi bir müzik dinleyicisi olun.


46- Kendi kendinize yetmeyi öğrenin.


47. Her gün biraz idman yapın, her fırsatta yürüyün.


48- Dünyanın en yetenekli insanı olmadığınızı kabul edin. Gerekiyorsa elimden ancak bu kadar geliyor deyin.


49- Yeni moda birkaç şarkıların sözlerini ezberleyin.


50- İşe erken gidin.


51- İşe her gün aynı yoldan gitmeyin.


52- Amirinizden izin alıp işten erken çıkın.


53- Kırlarda dolaşın.


54- Maça gidip bağırın.


55. Başkaları dilemeden, siz onlara iyi günler dileyin .


56. Teşekkür edin.


57. Arabanıza güzel koku yayan bir alet koyun.


58- Evde kendi kendinize ^ yemek pişirin, güzel bir sofra kurun, sonra da afiyetle yiyin.


59. Başkalarını adam etmekten vazgeçin. 


60. Severken karşılık beklemeyin.


61. Sinemada film seyrederken patlamış mısır atıştırın.


62. Bir ağaç, olmazsa bir çiçek dikin.


63. Şişmanlayın.


64- Hatıra defteri tutun.


65- Bir tuvalet temizleyin.


66. Kağıttan bir uçak yapıp uçurun.


67- Bir derneğe veya kulübe girin, arkadaş edinin, toplantılara katılın.


68. Mutlaka yeterince Uyuyun.


69. Az konuşun, Çok dinleyin.


70. iş arkadaşlarınıza ve dostlarınıza iltifatı esirgemeyin.


71. Bir güne yapılacak çok şey sıkıştırmayın.


72- Acelesiz yaşayın;  daha önünüzde yaşanacak çok güzel günler var.


73-  Stresli davranmak, doğuştan gelen değil, sonradan kazanılan kötü bir huydur; bunu unutmayın.


74- Son söz: öfkeyi, kendinize Zevk edinmeyin...